Tanışmış mıydık?

uzun süre sonra buraya yazdığım için bir yandan önceki yazdıklarımı tekrarlamaktan çekiniyorum diğer yandan da hayat zaten hep tekerrür olduğu için bunu bir meydan okuma olarak görüyorum.

yazmadığım süre içerisinde yazmadan sadece yaşamaya odaklandım ama şunu gördüm ki düşünmek yazmakla, yazmak da yaşamakla iç içe. sürekli düşünüp sorgulayarak geçen zamanda, yazmak da bu birikimin bir kısmını döküp rahatlamak oluyor benim için. bu yüzden yazma eylemi kürkçü dükkanı, düşüncelerim de bir tilkiden fazlası olmuyor.

düşüncelerimin her zaman bir tilki gibi kurnaz olduğunu söyleyemem hatta belki de hiç bir zaman öyle değiller. daha çok insanlık ve dünya üzerine düşünceler olsa da kafamda, onlar üstünde fazlaca düşündüğüm zamanlarda, elimden bir şey gelmediği için bu yaralayıcı oluyor. o yüzden daha spesifik hayallere yöneldim; örneğin iç dünyamın odak noktalarından olan "kitabımı" yazma ve bitirme kararı aldım.

bazen hiçbir şey yapmasanız bile sadece karar almak da iyi geliyor insana; hala inandığını ve uğruna savaşacağınız bir idealinizin olduğunu görüp güç alıyorsunuz.

bir gün herkes kendi düşünce girdabından kendisine bir amaç çıkarabilir umarım. böylece "başkaları"nın hayatlarını merkezine alıp yaşamayı bırakabilir insanlar ve kendileriyle uğraşırlar.

çünkü tek yapmamız gereken kendimiz dahil kimseyi üzmeden kendimizle uğraşmak bu dünyada bence. ve kendimizle uğraştığımız süre içerisinde eğer ki bir güzelliğe ulaşırsak bunu etrafımızdakilerle paylaşmak; tuvale bırakılmış güzel bir renk, kafiyeli bir dörtlük, bir kelime oyunu, bir çiçek veya bir oyuncak. ne kadar küçük de olsa, bir güzellik bulabilirsek kâr bence bu kirli hayatta.

düşündükçe gelişeceğiz. yaşadıkça öğreneceğiz.

ve ben inanıyorum ki bir gün güneş gözlüklerimizi çıkartıp yürüyeceğiz güneşe, yağmur yağdığında kimse açmayacak şemsiyesini. bütün günlük hırsları, arzuları ve maddiyatı bir kenara koyup bir gün herkes anlayacak doğanın saflığını, güzelliğini ve ben de o güne kadar yazıyor olacağım.