Bunları Biliyor Muydunuz?

Amerika'yı bulan Americo Vespuçi'nin, Kahtalı Mıçe'nin anne tarafından kuzeni olduğunu;

Aslanlarda bebeği erkek aslanın doğurduğunu;

MFÖ'nün ilk başta Fuat-Özkan-Berke (FÖB) üçlüsünden oluştuğunu, fakat bu birlikteliğin kısa sürmesiyle Berke'nin yerine Mazhar'ın geçtiğini;

Halit Ziya Uşaklıgil, Yaşar Kemal ve Yahya Kemal'in dizi senaristi değil yazar olduğunu;

Dondurmayı Maraşlıların bulmadığını;

Kefenin cebi olmadığını;

Burcu Esmersoy'un soyunun esmer olmadığını;

İbrahim Tatlıses'in bıyıklarının Azerbaycan'a bağlı özerk bir bölge olduğunu;

Bilecik'in il olmadan önce Yalova'ya bağlı bir kıraathane olduğunu;

Kuzeyin Oğlu Volkan Konak'ın İskandinav olmadığını;

"Elle" dergisinin yabancı olduğunu; (bunu iyi öğrenelim.)

Askerliğin kadınların bildiği gibi olmadığını; (öyle böyle değil)

Fotoşop geliştiğinden beri ünlülerin kendilerine bakmayı bıraktığını;

Çocuklar Duymasın'daki havuç ve Bruce Willis'in hiç bir alakasının olmadığını;

Ülkemizde basın özgürlüğü olmadığını;

Adnan Hoca'nın ne olup ne olmadığını;

Yozgat'ta....neyse bunu geçin;

Yaz döneminde İzmir Efe'si olarak halk oyununa başlayan on gençten dokuzunun gövel ördeğe bağladığını;

Yedi Cüceler'in liderinin "Yakışıklı değil ama sempatik Cüce" olduğunu;

Adamlığın ve insanlığın; para, pul, popularite, mekan, makam ve isim ile olmadığını;

...

Her kutuya milyonlar sığmayacağını ve bazılarımızın değil ayakkabıyı; kutusunu bile alamayacak durumda olduğunu;

biliyor muydunuz???

Adaylığımı Açıklıyorum

Ankara Büyükşehir Belediye başkanlığına aday olmaya karar verdim. Vaatlerim basit ve anlaşılır. Ankara'nın ihtiyacı olan dinamik ve yaratıcı belediyeciliği başkentimize getireceğime söz veriyorum.

Göreve başladığım ilk hafta içerisinde Metro ve Ankaray'ı komple kumla doldurarak kapatacam. Böylelikle sürekli bir çalışma ve toz toprak hali olmayacak duraklarda. Dolmuş ve otobüs esnafının da yüzü gülmüş olacak böylelikle. Hem bu yeraltı canavarlarının yaktığı elektrikle bir aile ömür boyu geçinir, israfı da kesmiş olacağım.

İkinci olarak bizim asi ve güzide ilçemiş Polatlı'ya bir güzellik düşünüyorum. Sürekli "İl olmak istiyoruz!" "We want to be a province! (Türkçe söyledik anlatamadık.)" vb. tabelalarla isteğini dile getiren Polatlı'ya minik bir sürprizim var. Kurtuluş parkı, Botanik park ve O.D.T.Ü. ormanlarında yer alan bütün ağaçları sökerek Polatlı'ya dikeceğiz ve böylece Polatlı nüfusu zorunlu göç ile merkeze gelerek bir İl'de yaşamanın tadına varacaklar; hem de Polatlı güzide bir milli park ilan edilecek. İlerleyen dönemlerde burda Ankara Keçisi ve kedisi de yetiştirilebilir.

Çankaya'yı Monaco tarzı prensliğe çevircem. F1 için Çankaya Prensliğinde bir parkur oluşturarak da dünya çapında adını duyurcam. Ama Monaco gibi kumarın merkezi olmayacak Çankaya Prensliği; onun yerine bir sürü kahvehane açılacak bu bölgede, dünyanın dört bir yanından herkes ihaleli batak, okey ve pis yedili oynamaya gelecek. Prens kim olacak ona henüz karar veremedim.

Planlarımdan bir tanesi de Etimesgut'u kalkındırıp geliştirmek. Kızılay'daki YKM'yi Etimesgut'a taşıcam. Böylelikle insanların yeni buluşma noktası Etimesgut YKM önü olacak. Herkes Etimesgut'ta takılacak artık.

Ankara madem ki AVM şehri olarak anılıyor, şehrin üstünü bir ihale düzenleyerek kapatacaz ve şehir komple bir AVM düzeniyle baştan inşa edilecek. Alt kat bakkallar ve aileler, orta kat işyerleri, üst kat restoranlar olacak. Tünelle Çankaya Prensliği'ne geçiş de verecez.

Gelelim "Başkanım, Harikalar Diyarı ne olacak?" sorusuna. Bu kadar mükemmel bi parka tabi ki elimizi bile sürmeyeceğiz. Oradan sadece dersler çıkartıp "daha iyisini nasıl yaparız"ın cevabını arıyor olacağız.

Kökenlerimden dolayı Amasya Belediye Başkanı'yla görüşerek Merzifon'u Ankara ilçesi yapmaya uğraşacağım. Sonra da seri eşek üretimine geçerek fabrikanın önüne "Eşeklere Fısıldayan Adam" heykeli yaptıracağım. Ankara'nın logosundan o biçimsiz kediyi atarak eşeğe çevireceğim.

Pilot uygulamasını Gölbaşı'nda yapacağımız bir diğer uygulamada ise bütün ilkokulları kapatarak çocukları doğrudan liseye kayıt ettireceğiz. Böylelikle gereksiz konular atlanarak eğitim doğrudan ağır konulardan başlayacak. Okuma-yazma ise evde ana baba tarafından öğretilecek.

Ve çılgın denilebilecek bir planımız da Haymana'nın adını Havayi olarak değiştirmek; ancak sadece adını değiştireceğiz. Fazlasını beklemeyin.

Neredeyse bütün planlarımızı anlattım, daha fazla konuşup sürprizi bozmak istemiyorum o yüzden vaatlerime burada son veriyorum.

Meslekler

Başparmak dudakta, elinde iğne,
Sadece beyaz giyer sevse de pembe,
Türkü söyler koridorda acilde,
Vur dinsin acım hemşire.

Kimisi ateist kimisi hacı,
Yeter artık daha katma acı,
Hem ocakbaşı hem tavacı,
İyi ki varsın be kebapçı.

Gitme hep yanımda kal,
Bana patlıcan ve kabak al,
Senin elinden acı biber bile bal,
Sen sus sebzeler anlatsın kabzımal.

Zor işiniz, hem puding hem acboceptor,
Bazen yüreklere düşer kor.
En bilinenleriniz Cüneyt arkın ve ötker;
Bana vitamin yaz doktor.

Tüp takar, vücut ısısı sabit,Adam demeye bin şahit gerek,
Yanında yüzer kefal ve levrek,
Dışardan anlaşılmaz olsa da madam,
İşte dalıyor balık adam.

Genel imajjın renkli ceket, kösele,
Sen nerdeysen orda mesele,
"Hadi" desen haremin gider ecele.
Polislerle edersin cenk,
Sabah oldu eve dön pezevenk.

En sevdiğim aktör John Cusack,
Aşçı ve bahçivana dikkat et uşak.

Ne bir kuş ne süperman,
Eline su dökemez pac-man.
Sanmayın bir süper kahraman Haldun Dormen,
Ne güzel ne büyüksün öğretmen.

Adana'da yenir bici bici,
Pazarları hep bıcıbıcı,
Onların birdir içi dışı,
Gece açma gündüz aç taksici.

Hepsi kaçar boşa,
Kimi Pele olur kimi Tsubasa.
Ödenme di mi borcu,
Hepsi başka takımlara yolcu,
İyi vur gol olsun futbolcu.

İngilizce'de 'biraz'a denir "some",
Bu gavurlarda yoktur hiç keder, gam,
Bazı barlar almaz yoksa dam,
Şuraya mutlu bi ağaç çiz ressam.

Yüzüne dost ve kankacı,
Büyük bir çoğunluğu taklacı,
İkramiye hepsinin baş tacı,
Hesap ücreti almayıver be bankacı.

Duman tütse bırakır is,
Çoğu fast-food çok pis.
Elektriğe deyme olursun cıs,
Ve vücudunda titremeli bir his.
Bi kız bul da aşık ol mühendis.

Zamlar hayatındaki ur,
Yediğin ekmeğin çoğu hamur,
Emeğin var ama,
Birileri çalar durur,
Boyun eğme memur.

Her bahçede yetişir ot,
Şimdi gençlerin kıçı hep kot,
Kalitesiz kumaş yapar pot,
Uçacaksan olmalısın pilot.

Krediyle alırsın bir kat,
Bir süre sonra da altına bir yat.
Ryu gelir der aduket,
Tutuklanırsa savun onu avukat.

Perakende fiyatına satışlar toptan,
Hadi artık kalkmıyo muyuz kaptan?

Bu bitkide etken madde zacı,
Öyle dedi komşu eczacı.

Ketçap, mayonez ve hardal,
Hepsini bilirsiniz,
Barbekü ve ranchte en iyisiniz.
Çoğunuz bitirdiniz bir koleji,
Çok tatlısın sosyoloji.

Sıfır derecede yağar kar,
Onun arabası var,
Kediler martta azar,
Bunu herkes yazar.

Muhteşem Üçlü

önce nerden başlarız?

doğuştan içgüdüsel olarak iki şey biliriz galiba; emme, sevme.
hiç tanımadığımız eşek kadar insanların "cee" deyişlerine güleriz, severiz onları; kokularını, seslerini. ama bilmeyiz adlarını, özelliklerini.

benim "anı" diyebileceğim ilk görüntüler 3 yaşıma ait. kreşe giderken sabahın köründe bi türlü uyanamazdım. o sabahları hatırlıyorum hayal meyal. sonra seneler ilerledikçe anılar da netleşiyor.

ankara'da "bebe" olunca simidi sevmemek olmaz; kreşe gidip gelirken yolda birer simit yediğimi hatırlıyorum. kızları sevmediğimi, asla öğle uykusuna dalamadığımı, her yıl düzenli olarak en az beş iğne yediğimi hatırlıyorum.

galiba önce saflıktan başlıyoruz.

sonrasında güven geliyor.

yaşadığımız her olay sonrasında "dünyanın düzenini çözdüm" triplerine giriyoruz ama her seferinde yeni bir şeyler görüp keşfetmeye de devam ediyoruz.

aslında insanlar olarak zor bir sınavdan geçiyoruz. kadın-erkek. apayrı iki cins. bambaşka düşünce sistemleri, davranışları var. her iki tarafta belli konularda çok iyi belli konularda çok zayıf. örneğin; arabaların temizlik ile ilgili denilebilecek tek parçası neresidir? silecekleri. araba silecekleri bir kadın mucitin icadıdır. o bulmasa başka bir kadın bulana kadar buğulu ve kirli camlarla arabalarını sürerdi büyük ihtimalle erkekler. aslında bambaşka düşünmemize rağmen bu tamamlayıcılık bizi bi arada tutan; aşık eden, nefret ettiren.

o zaman sonra aşkı kaybediyoruz.

ne kalıyor geriye? kendimiz.

işte ne zaman geriye sadece kendimiz kalırsak o zaman başlıyor hayat. o zaman seviyoruz. o zaman güveniyoruz. ve o zaman en saf ve en temiz duygularımızla yaşıyoruz. çünkü hayat yaşadığımız tecrübeler kadar ve bu üçü malesef en az bi kere kaybetmeden gerçek anlamda kazanılmıyor.

Arbol Rojo - I

sonra vazgeçecekseniz bunu okumaya hiç başlamayın...

bu sizin ya da benim tanıdığım kimsenin hikayesi değil. yalan da değil ama. hayat dediğimiz yolculukta ne yaşıyorsak onlar var bunda; biraz ondan, biraz bundan. bir erkek ve bir kadının hikayesi bu, diğer bütün figüranlarla birlikte.

bildiğiniz her şeyi unutun; nasılsa okurken tekrar hatırlayacaksınız.

...

-kalk hadi oğlum. geciktin zaten. kalk hadi annecim.
-anne zaten gitmek istemiyorum hiç. uyanmasam olmaz mı? ilk gün de gitmeyiversem?
-oğlum bak bizi kırmayıp yazıldın şu kursa. git bari. deysin yazıldığına, biraz çaba göster hadi yavrum.

kim durup dururken haftasonu uykusundan vazgeçip de resim kursuna başlardı ki? heralde kimse. zaten o da durup dururken başlamamıştı.

geçirdiği trafik kazası sonrasında olayın şokunu bir türlü atlamadı. bir yıl boyunca psikolojik destek aldı, ilaç kullanmak istemedi, grup terapilerine katıldı; evden çıkmadı. grup terapisine katılan kendisi gibi sıkıntıları olan bir resim öğretmeni ona resmi önerdi; "resim insana iyi gelir." diyerek. "o zaman siz neden burdasınız?" dedi o da haklı olarak. sonra öğretmen hem doktor hem aile ile görüştü ve ikna ettiler onu resim kursuna başlaması için.

ve kursun ilk günü gelip çattı.

-tamam annecim, kalkıyorum tamam.

fiziksel bir darbe ruhu da zedeler aslında. önceden yaşanmış ve bastırılmış bütün acıları su yüzüne çıkarabilir. ya da başlı başına yeni yaralar açabilir ruhta.

kalktı. istemeye istemeye banyoya gitti. zaten ona sorsanız neyi isteyerek yapıyordu ki?

mutfaktan gelen patates kızartması kokuları az da olsa yüzünü güldürdü. hızlıca bir kaç lokma atıştırdıktan sonra çıktı evden. terapiler ve bakkala gidip gelmesi dışında bir yıldır ilk kez farklı bir amaçla sokağa adım atmıştı. tek başına yürürken yoldan geçen her araba ona, o günü ve kazayı hatırlatıyordu. artık kazayı hatırladıkça ağlaması durmuştu belki ama yine de içine koca bir taş oturuyordu her seferinde.

kursa varması yarım saatini aldı. sınıfa girdiğinde on kişilik sınıfta sekiz kişi vardı. en arkada boş kalan tek sıraya gidip oturdu. herkes ikişerli otururken o tek başına oturmuştu. bu onun için iyi bir şeydi; "ne kadar az insan o kadar iyi." diye düşünüyordu çünkü. grup terapisinden arkadaşı olan öğretmen de beş dakika sonra sınıfa geldi. birbirlerini tanımıyor gibi yapacaklarına anlaşmışlardı. öğretmen onunla da diğer tüm öğrenciler gibi tanıştı, sorular sordu. öğretmenin "sen orda tek mi oturdun öyle?" dediği sırada kapı çaldı.

neydi tam olarak anlatılamaz belki ama o an bir şey hissetti. ilk görüşte aşk gibi değil, sevgi gibi değil, bi yerden tanıyorum ama çıkaramadım gibi değil. bir kaza gibi bir şey hissetti, büyük bir kaza; ilk başta farketmeyip acısı sonradan çıkan cinsten. sıcağıyla bir yerinize aldığınız darbeyi çok anlamamak gibi.

geldi ve sınıftaki tek boş yer olan yanına oturdu. siyah, uzun saçlarını alnından kulaklarının arkasına attı ve ona döndü:"meraba, Masal ben." dedi. en son ne zaman yeni biriyle tanıştığını hatırlamaya çalışarak elini uzattı ve soğuk bir şekilde:"ben de Ira" dedi.

öğretmen Masal'a da sordu diğer öğrencilere sorduklarını ve derse girdi:"şimdi sizden ricam, aklınıza ilk gelen yakınlarda olan bir olayı herhangi bir şekilde kağıda aktarmanız. karakalem, çöp adam vs. nasıl isterseniz öyle yapın." dedi.

beyaz kağıda gözlerini dikip takıldı kaldı Ira. bir kaç dakika öylece bakı. "ne yapmaya karar verdin?" dedi Masal sıcak bir tavırla ama cevap vermedi; gözünü bile kırpmadan kağıda bakmaya devam etti.

sonra kurşun kalemi eline alıp kağıdın tam ortasına ağır ağır bir daire çizdi. sonra üstünden geçti, sonra bi tur daha. her seferinde biraz daha hızlandı ve kağıda sinirlenmiş gibi davranmaya başladı. sağ eli kağıt üzerinde seri daireler çizerken çenesi titremeye başladı. sonra eli yavaşladı. son ve ağır bir tur daha attı dairenin etrafında ve o son turla birlikte sağ gözünden bir damla süzüldü yanağına, ordan dudağının kenarına ve ordan da çenesine; sonra da tam ortasına damladı o dairenin. olanları sadece Masal farketmişti; diğer herkes kendi kağıdıyla ilgileniyordu.

"ne çizdiğini anlatmak ister misin?" dedi Masal, küçük bir çocuğu rahatlatmak istiyormuşçasına. cevap gelmedi ilk soruşunda. "neyi simgeliyor o daire?" dedi tekrar. kafasını oynatmadan yan yan Masal'a baktı Ira. "hadi bana da söyle Ira, nedir o?" dedi çaresizce Masal.

-yüzük, nişanlımın yüzüğü.
-aa nişanlı mısın? ne güzel.
-nişanlıydım. onu geçen sene bir kazada kaybettim.