"Uzak" Doğu

bi yer sizin olmadığında bunu hissedersiniz, size ait değildir orası ve oradaki hiçbir şey; gitmek istersiniz. gideceğiniz yer daha güzel olacak diye değil, sadece gitmek istersiniz. yeni bi ülke yeni bi şehir yeni bi insanlar; kısaca o yaşınıza kadar yaptığınız ve oyalandığınız her şeyi baştan yaşayarak zaman doldurma fırsatı.

tekrar bir dil öğrenmek, bir kültüre alışmak, başkalarını sevmek, sevilmek ve ya sevilmemek. çünkü kalp kırıklığı her dilde aynıdır.

zaman gelir göğüsteki boşluk iyiden iyiye artar, tüm bedeni kaplar. hiçlik hissi.

her şey unutulur.

uslu bir çocuk olursak güzel günleri bile görebiliriz belki yazdan kalma bir eylül akşamında.

kimse aydınlatamaz galiba kimsenin karanlığını, anladım. bi kere söndü mü ışık karanlıkta etrafa çarpa çarpa, kıra döke ilerlermiş insan. boşa çabalamışım bi çok şey için. bıktım karamsarlıktan diyorum sonra farkediyorum hayat karamsar ve mutlu olanlar sadece karamsarlıklara güzel bakanlar.

toz bağlıyor ruhumu üstü silinmedikçe. tozdan; "beni hatırla" yazıyorum anılarımın üstüne.

susmak ruhumun en büyük özgürlüğü belki de bedenim zangır zangır konuşurken. bir anda susan o sesler; gidenler, kalanlar.

bi yer var biliyorum bana ait olan, sadece henüz nerde olduğunu bilmediğim.

Bir Jigolo'nun Anıları - 2

Bir saat içerisinde profili oluşmuştu. Fotoğraflarını yüklemeden önce photoshopta oynadıkları için kendisi bile sitedeki resmini tanıyamamıştı. Fotoğrafın hemen altında eşek kadar numarası yazıyordu. Kim arayacaktı? Ne diyeceklerdi?

Yorgunlukla biraz uzanmış ve içi geçmişti ki telefonunun titreşimiyle uyandı.

“Merhabalar Berk” dedi karşı taraftaki yaşlıca kadın sesi. “Yarın Cibili Royal otelde akşam 8’de” dedi başka hiçbir şey demeden. Tam telefonu kapatıyordu ki “istersen böbrekleri de gasteye sarıp getiriyim.” dedi Berk.
“Sen yeni misin? Bilmiyor musun sistemi? Ben odama gitcem sen gelip beni arayıp oda numaramı öğrenip yanıma çıkacaksın! Şık gel!” dedi sinirlenerek.
Bir kez girmişti bu işe eski Tufan yeni Berk. “kafama sıçıyım!” dese de düşünmeye başladı. Cebindeki parayı düşündü, kadınla ücret bile konuşmamışlardı. Taksiye binse ödeyemezdi, takım giyse takımı yoktu, kiralayacak parası da yoktu. “şık ne giycem lan ben?” dedi kendi kendine.
Ertesi gün buluşma saati geldiğinde dolabı açtı, yırtık kotunu aldı, üstüne de polo yaka siyah tişörtünü geçirerek simsiyah bir spor ayakkabı giydi. Defterlerinin yanında duran dolma parfümlerinin birini seçip iki üç fıs sıktı. En sevdiği karanfilli parfümdü bu.
Taksiye atlayıp otele gitti, taksici bile parfümünden etkilenmiş gibi davranıyordu.
Otele vardığında kendisini arayan cep telefonuna dönüş yaptı, oda numarasını öğrendi; 420. Resepsiyondan kırmızı şarap sipariş ederek odaya doğru çıktı. Kapıyı vurduğunda içerden “açık, gir içeri canım.” sesini duydu. Kalbi patlayacak gibi atıyor, eli ayağı titriyordu. Titreyen elleriyle kapıyı yavaşça açtı, birkaç adım attığında bembeyaz çarşafın üstünde yatan teyzesi yaşında kadını gördü. Bir de romantizm için çarşafa ve üstüne kırmızı gül yaprakları dökmüştü.
Giydiği jartiyer spartacus’ün ilk karısının döneminden kalma gibiydi. Ne yapacağını bilemedi, aslında biliyordu ama eli gitmiyordu. Eli gitse…
“Merhaba yakışıklı” dedi kadın, o da “merhaba güzelim” diyerek cevap verdi, güzelim derken boğazı düğümlense de.
Gel buraya dedi kafasını geriye iterek kadın, gözlerini kapattı. Yaklaştı kadına, boynundan öpmeye başladı yavaş yavaş. Sonra kadının kemik yutan köpek gibi nefes aldığını farketti ve gitgide daha kötü oluyordu. Yataktan destek aldığı dirsekleri çözülüp sırt üstü yatağa düşmüştü kadın.
“noluyo ya iyi misin?” dedi ödü daha aşağılara karışarak. “sen karanfilli bir şey mi sıktın?” dedi kadın. “parfümüm karanfilli” demesiyle kadın dehşete düştü “karanfile alerjim var, çantamdan iğnemi al yap yoksa nefes alamayıp ölürüm az sonra!”
Tam olarak neye küfredeceğini bilemeden iğneyi yapıp kadının yanından ayrıldı çünkü karanfil kokusu hala üzerindeydi ve bu işi yapacak gücü yoktu.
Ama bu sadece ilk seferdi.

Kaybedenler Kulübü

Bir kulüp kuralım.
Kendini sonsuz boşlukta ve her şeyi anlamsız hissedenlerden oluşan.
Hep kaybetmiş ve yine, sadece, kaybedeceğine inananların dahil olduğu bir kulüp. İki kaybeden bir araya gelip bir kazanan yaratmaya çalışsın burada. Hep akıllı olduk diye yaşanan kayıplara inat salak olunsun, hatta salağın en önde gideni bayrak taşıyanı olunsun.
Sen neyi kaybettin mesela? Ya da gerçekten kaybettiğin bişey var mı? yoksa sadece kazanmak için çabalamadığından elde mi edemedin her neyse o. İlla bi kadın olmak zorunda değil bu; bir film, bir kitap, araba belki, her şey olabilir. Kazanmaya çabalamamak ve kaybetmek çok farklı şeylerdir dostum. İkisini ne kadar ayırt edebiliyorsun? Ha şayet ayırt edemiyorsan sen zaten katmerli bi kaybedensin, hiç uğraşma.
İnsan tek başına sessiz durabilir zaten, neden iki kişi yanyana gelip sessiz durur ki? Sessiz duracaksak başka insanlara ne gerek var? Bir japon balığının yanında da aynı şeyler yapılabilir; bir koku değişir bir de görüntü. Susmayı ölümüne sevenler var, her geçen gün biraz daha geç olurken o anı yakalamayı es geçenler. Bence aptallık etmeyin; az önce aptallık edin dedim ama aptallığı tek başınıza yapmayın. Önce o aptallığı bile sevecek birisini bulun.
Başa dönersek, uzay boşluğunda süzülüyor gibi hisseden insanlarız biz sonuçta. Uzaya fırlatıldığımız mekik çoktan gözden kaybolmuş, sadece arada bir göktaşları çarpıyor bize artık; dengemizi bozup devam ediyorlar yollarına. Tutunacak bir şeyler yok uzayda ama zaten insan tutunacak bir şey de aramıyor o boşlukta, gereksiz.
Siz de bazen, yapacak bir şeyiniz kalmamış da sanki sadece bu dünyadaki zamanınızı dolduruyor gibi hissediyor musunuz?
Bir imza da siz atın o zaman yalnızlığa. Ne kadar garip gelse ne kadar gülsen de bu böyle arkadaş. Yalnızım, yalnızsın, yalnızlar; zorlama.
Git sevdiklerine, dostlarına, arkadaşlarına onları güldür mutlu et ne kadar edebiliyorsan. Bir anlık kalabalık bir ömürlük yalnızlığı bastırabilir daha derinlere çünkü.
Deli saçması geldiyse sana dediklerim bir daha oku. Sonra bir daha. Belki bir daha.
Ne kadar okuyabilirsen, o kadar yalnızsın sonuçta.